12 Aralık 2016 Pazartesi

Üç Öğün Keşif;



Üç Öğün Keşif;

Şehir durmuyor! Yaşıyor, yaşatıyor ve olabildiğince yenileniyor. Bir sürü yeni mekan açılıyor ve insanlar hayatın telaşından bi nebze kurtulmak ve birkaç saat uzaklaşmak adına bu yeni mekanların kapısını arşınlayıp, güzel şeyler tatmak istiyorlar. Biz de tam da bu amaçla üç öğünü geçirebileceğimiz yerler bulduk ve her birini hızlıca keşfettik. Galata'dan Katmer, Yeniköy'de Yeniköy Lokantası ve Sarıyer'in yenisi Havan'dan by Beff Gourmet... 

Kahvaltı- Katmer Galata 

Galata'nın en sevdiğim sokaklarından biri de Tatar Beyi Sokak. Hem çok sakin hem de belli müdavimleri olan tatlı yerlerlere ev sahipliği yapıyor. Old Java, Galata Mutfak bunlardan birkaçı. Şimdi Old Java'nın hemen karşı çaprazında bir de kahvaltıcımız oldu. Öyle hergün açılan klasik kahvaltıcılar gelmesin aklınıza. Burada her şey doğal, özel ve özenle seçiliyor. Tüm lezzetler, üretildiği yerlerden getiriliyor ve bu menüde de belirtilmiş. Yumurta Denizli'den, lor peyniri Balıkesir, zeytinler Manisa ve Çanakkale, Bal Datça ve Ankara'dan mesela. Her biri de leziz. Mekana adını veren katmerleri ve mantı Kayseri'den. Öğlen saatlerinde geldiğinizde enfes dolmalar yemeniz, günün menüsünden tercihler yapıp günü tatlıyla taçlandırmanız mümkün; ama ilk olarak sabahın erken saatlerinde dış kısımdaki masaya kurulup kahvaltının keyifini çıkarın derim. Ekşi mayalı ekmekler de çok çok sevdiğim Nino'danmış. Benden söylemesi!

  
                                      Buranın bana anımsattığı şarkı; Abigail Wyles - Mantra


                                         https://www.youtube.com/watch?v=9J7jDMwvO9c


Öğlen Yemeği - Yeniköy Lokantası

Yeniköy'de bambaşka bir dünyadaymış gibi hissediyor musunuz benim gibi bilemiyorum; ama sanki şehirden çok uzakmış gibi bir his ve aynı anda da tek adımda denizin kenarında olabilmek en güzel olan şey sanırım. Buraya geldiğimde hep Emek Mantı'yı tercih etmiş, Yeniköy Lokantası gibi bi' yerin eksikliğini o daha yokken dari hissetmişimdir. Yeniköy Lokantası, 'yavaşlasın şehir, yavaşlasın yemek' sloganıyla ortaya çıkmış minik bir aile işletmesi. Yoğun kalabalıkların yer bulabileceği bir alan yok, belki de tam da bu sebepten ev sıcaklığında. Duvarlardaki resimler, o koskoca ayna ve sahibesinin güleryüzü eşliğinde, Yeniköy Lokantası'nın günlük menülerini deneyebiliyorsunuz. Burada kahvaltı, öğlen ve akşam yemeklerinde servis veriliyor ve menü hergün değişiklik gösteriyor. Genelde sağlıklı seçenekler, zeytinyağlılar ve ana yemekler bulunuyor, pilav ve makarna çeşitleriyle günün böreği çoğu gün mevcut.
 Ben gittiğimde kuru fasulye bulgur ve kendi yapımları yoğurdu tercih ettim. İkram ettikleri pancar turşusu ve yoğurda bayılıdım. Bunun gibi yine kendi yapımları olan turşu, şerbet ve reçelleri satın alabileceğinizi de belirteyim. Mekan sahibinin size bir de sürprizi var. Misafirlerine çıkışta çok şık bir kumaş çanta ve kitap ayracı hediye ediyor ki bence çok çok ince bir davranış. Gününüze gülümseme katıyor.


                                    Buranın bana anımsattığı şarkı; Frou Frou - Let Go 


                                   https://www.youtube.com/watch?v=13WAhlE02ew


Akşam Yemeği - Havan'dan by Beff Gourmet
Akşamüstü yemeği desek daha mantıklı olur sanırım çünkü Havan'dan 20:00 itibariyle kapılarını kapıyor. Olsun, siz bu saate kadar mutlaka işlerinizi ayarlayın ve gelin. Oldukça görülesi, şık ve hoş bir mekanlar karşı karşıya kalacağınızın garantisini verebilirim. Sarıyer Reşitpaşa'nın son dönemde söz konusu olan yükselişinde önemli bir yere sahip olacağını kısa sürede gösteren Havan'dan, gerçek bir aile restoranı. Ortamı epey keyifli. Duvarlardaki resimler, mekana ismini veren havanlar, kitaplık ve tatlılarla yemeklerin sergilendiği alan bi' harika. Tüm bunları incelerken gözünüz günlük menünün yazılı olduğu kara tahtaya takılı kalacak ve seçim yapmakta zorlanacaksınız. Tabi cumartesiyse durum böyle değil çünkü çoğu insanın merak ettiği 7 saatte pişen kaburgayla hazırlanan hamburgerleri var menüde. Ben gittiğimde menüden karnabahar salatası ve kabak crumble'ı tercih ettim. Özellikle kabak crumble ve yanında getirdikleri kendi yapımları olan ekmekler çok lezzetliydi; ama doyarak masadan kalkmak istiyorsanız, kalabalık arkadaş grubunuzu da alıp gidin ve menüdeki her şeyden birer ikişer tabak söyleyin ortaya. Her biri epey leziz gözüküyor çünkü. Oturduğum süre boyunca masalara gelen yemekleri takip etmekten kendimle vakit geçiremedim diyebilirim:) Tatlılar da enfes görünüyordu ve özellikle cinnamon'unun methini çok duyuyorum. Bir sonraki gidişime sakladığım tatlı keyfimde bana Melez Tea veya leziz kahveleri de eşlik edecektir. Siz de Sarıyer'e doğru çevirin rotayı. Keşfedilesi bir mekan oluşturulmuş!
Buranın bana anımsattığı şarkı; Ta-Ku I miss You 


https://www.youtube.com/watch?v=BAQtIFtM250






8 Kasım 2016 Salı

Teşvikiye’de Bir Gün;


Haftaiçi kapalı binalarda sıkışıp kaldıktan sonra, haftasonu da korkunç kalabalıklar içinde kahve içip oturmak için masa kovalamaktansa, olabildiğince ıssız alanlar bulmaya çalışıyorum. En azından yürüdüğüm yollar sakin olsun diyerek sabahın erken saatlerini seçiyorum kendime. Eminim çoğunuz da benim gibi hissediyorsunuz bu konuda, sakin kalabilmek büyük ihtiyaç. Teşvikiye – Maçka arasındaki sokaklar bu arzuma çok uygun geliyor ve  başlıyorum keşiflere. İki yeni bir klasikleşmiş mekan var aklımda…
AKALİ
Maçka’da Vişnezade Mahallesi’nde Dibekçi Sokak’ta bulunan Akali, kolay anlatımla Akaretler’den Nişantaşı’na doğru giderken soldaki yokuştan çıktığınızda, sağdan üçüncü sokak. Çok arada kalıyor, adresi zor deyip de keşfetmekten vazgeçmeyin diye direkt yol tarifi verdim sanırım. Burası gizli kalmış bir lezzet üssü gibi. Uzun süredir varlığını sürdürüyor ve nasıl bu kadar geç keşfettim, ben de bilemiyorum. Mekana bir Pazar günü gittim ve 11:30’da başlayacak olan kahvaltı servisini beklerken kendimi mis gibi kokuların içinde, sokağın sessizliğinin huzurunu yaşarken buldum. Kruvasan ve ekmeklerden gelen bu enfes koku açlık halimi ikiye katlarken, menüyü hatmettim diyebilirim. O gün kahvaltı için özel olarak hazırlanan bir menü mevcuttu ve bunların içerisinden taze otlu, ezine peynirli çırpılmış yumurtayla, peynir ve zeytinler eşliğinde gelen söğüşü tercih ettim. Hem sunum hem de lezzetler açısından bayıldığım, bundan sonra sürekli olarak uğrayacağıma dair kendi kendime sözler verdiğim Akali’de malzemeler titizlikle seçiliyor ve menü özel yiyeceklerle dolu. Öyle adım başı oturup da karşımıza çıkan birbirinin kopyası mekanların, yine birbirinin kopyası şeklindeki menülerden değil. Kavurmalı kaşarlı waffle’dan tutun da kendi hazırladıkları ekşi mayalı ekmeklerle hazırladıkları tost ve sandviçlere, kruvasan arasında yerleştirdikleri enfes antrikot ve ince kıyım sosise kadar hepsi bi’ harika. Menüdeki şampiyonlar ligi yazılı kısımdaki her şeyi denemek isteyeceğinize eminim; ancak öğlen veya akşam saatlerinde orada bulunursanız her yerde bulamayacağınız Gara guzu birası eşliğinde hamburgerlerin tadına bakmayı da unutmayın. Akali, bende ilk görüşte aşk etkisi yarattı ve bunun son görüşmemiz olmayacağını da garanti edebilirim J

5 TEA&COFFEE TIME


Biliyorum zor; ama bugünlük Moc’u ardınızda bırakın. Dümdüz ilerlediğinizde tam köşede, sizi dışarıya doğru bakan beş yeşil sandalye, güzel bir müzik ve güleryüzlü insanlar karşılayacak. 5 Tea&Coffee Time’ı bulmuş olduğunuza göre, artık kendinizi bırakıp bu tatlı ortamın müdavimi olma vaktidir. Dışa doğru döndürülmüş yeşil sandalyelerden birine bırakın kendinizi ve saatlerce etrafı izleyin. Mekanın tek özelliği atmosferin güzel oluşu ve etrafı seyrin verdiği mutluluk değil elbet, burada damak zevkinize uygun olarak tercih edebileceğiniz onlarca çay çeşidi var. Yine tercihe göre küçük demlik ve iki fincan içebileceğiniz büyük demlik seçenekleri bulunuyor. Çayların yanında illa da tatlı isterim derseniz belli atıştırmalıkları bulmanız da mümkün. Menüde çayların hangi çeşitte olduğu, hafiflik oranları ve içerdikleri şeyler açıkça belirtilmiş olup; size yardımcı oluyor. Ben çay değil de kahveciyim derseniz, farklı kahveleri ve taze meyve sularını, enerji veren içecekleri de bulabiliyorsunuz. Mesela ben bir sonraki gidişimde Dirty Chai Latte ve Zebra Mochayı ya da anti aging dedikleri forever younge’ı deneyeceğim. Siz de keşfedin!
SPADA COFFEE

Spada Coffee’ye tavsiye üzerine gittim. Tam senlik denince, hazır buralardayken denemeliyim dedim. Kruvasan’ın hemen yanında son zamanlarda mekanların favorisi haline gelen açık mavi kapısıyla dikkat çekiyor. Beş altı masalık dış kısımla birlikte içerde de bir üst kat var uzun uzun oturulacak. Kahve çeşitleri, atıştırmalıklar ve tatlıların mevcut olduğu Spada Coffee’de gerçekten Teşvikiye’deki diğer bazı mekanlarda olduğu gibi ciddi bir hava değil de Güleryüzlü hizmet vardı. Kahveler lezzetliydi ve tekrar tekrar tercih edilebilecek kadar da hoş bir mekan; ama sanırım en önemlisi bu Güleryüz ve sıcaklıktı. Cookieler, kurabiyeler, poğaça ve keklerin yanısıra browni cheesecake gibi özel seçenekler de mevcut. Benden söylemesi!


31 Ekim 2016 Pazartesi

Yeniden Balat;




Yeniden Balat;


Yeniden Balat başlığını atma sebebim, birçok kez gidip keşfetmem ve burada da paylaşmış olmamdan kaynaklanadursun, Balat, dönüşmeye, değişmeye ve gelişmeye devam ediyor. Burası bence şehrin en farklı yerlerinden. Bir sokağından diğerine geçtiğinizde bile, kültür, gelir seviyesi ve insanların genel hallerindeki farklılıklarına şahit olabiliyorsunuz. Balat sokakları arşınlanmaya değer…

Metrodan Haliç durağında inip de sağlı sollu manzaranın keyfine varınca, iyi ki geldim diyorum. Malum Anadolu yakası insanı olduğumdan yolum uzun. Hemen bir otobüse atlayıp Balat durağında iniyorum ve sokaklara dalıveriyorum. Önce daha önceden keşfetmiş olduğum Aziz Cafe’ye bir selam çakıp, Naftalin ve Arnavut Köftecisi’nden geçip en sevdiğim sokağında buluyorum kendimi Balat’ın. Daha önce gitmediğim yerlere gideyim dediğim için Forno’yu ve Cooklife’ı es geçiyorum bu seferlik; ama siz öyle yapmayınJ Özellikle Forno’nun taş fırında hazırlanan pidelerini veya haftasonu verdikleri o geniş kahvaltısını, Cooklife’ın da tatlılarını mutlaka deneyin!

Rico Balat

Rico Çiçekli Bostan Sokak’ta sol yanda ufak bir mekan. Bir o kadar da şık ve huzurlu. Klasik olacak biliyorum; ama huzurlu ve sakin hissedebildiğimiz yerlerin peşini bırakmamak lazım. Sanırım Balat’a gittiğimde buraya tekrar tekrar uğrayacağım. Böyle hissetmemde sade, gri ve beyazların hakimiyetindeki dekorasyonun da etkisi büyük. İki üç masalık bir balkon kısmı var, içeride ise rahat oturma alanları tatlı yastıklar eşliğinde. En güzeli de sokağın sessizliği. Saatlerce otursanız kendi varlığınızı unutturacak kadar sakin. Menüde kahvaltı, tost gibi seçeneklerin yanısıra salata, makarna ve krep çeşitleri de bulunuyor. Ben daha çok kahve içmek ve geldiğim yolun yorgunluğunu atmak için Rico’yu tercih ettiğimden içeceklerini denedim. Tavsiye ederim.

Hobbit House
Önce adı dikkat çekiyor Hobbit House’ın, sonrasında epey fotojenik ve renkli yapısı ve kapısındaki dekoratif öğeler. Masalsı bir mekanla karşı karşıyayım sanırım dedirtiyor daha girmeden. Mekan müze gibi, kalabalık, rengarenk ve şirin; ancak fazlaca eşyadan hoşlanmıyorsanız cafe olarak sizi cezbetmeyebilir. Sorun olmaz derseniz şayet, menüde serpme kahvaltı, börek, çorba ve tost gibi seçenekler ve içecekler mevcut. Bunlardan çok daha önemlisi Hobbit House, Misafirperver ve oldukça iyiliksever bir işletme. Kapısının önündeki paylaş kurtul dolabıyla, size ait eşyaları buraya getirip, ihtiyacı olanlara yardımcı olabiliyorsunuz. İhtiyacı olan herkes buradan gelip eşya alabiliyor. Ayrıca girişteki kütüphaneden kitap da alınabiliyor ücretsiz olarak. Sırf bunun için bile ziyaret edilesi bi’ yer. Farklı ve yararlı projeleri de epey ilgi çekici. Gelin görün derim!



Maison Balat
O mavi kapısını sosyal medya mecralarında görmeyen kalmamıştır sanırım Maison Balat’ın. Vodina Caddesi’nin tam ortasında sağda dikkati çekiyor bu kapı hemen. Kapıdan içeriye girdiğinizdeyse apayrı bir dünya. Eski antika eşyaların büyüsüne kapılmamak elde değil. Özellikle bardaklar ve bavullar ben de hemen eve götürmeliyim hissi yarattı. O porselenleri evi götüremedim; ama onlardan kahve içebildim dışarıdaki masalara kurulup. Haftasonları hoş sunumlu genişçe bir kahvaltı yapabileceğiniz mekanda, değişen atıştırmalık ve tatlı çeşitleri de bulunuyor, havuçlu tarçınlı kek, cupcake gibi. Eh iyisi mi o mavi kapıyı siz de açın J

 


Peki Balat’ta başka neler yapılabiliriz?
Öncelikle sokakları arşınlayın tabii, evlerin önünde durup, buralarda ne hikayeler vardır kimler yaşıyordur diye düşünmek çok keyifli. Bugüne kadar hiç oralarda bulunmadıysanız sizi büyüleyecek Fener Rum Lisesi’nin yanına kadar çıkın. Yokuş dinlemeyin. Yakından daha da büyüleyici. Yorulduğunuzda kahve molası için en güzel adres Coffee Department. Hem atmosferi güzel hem de kahve çeşitleri lezzetli ve özel olarak hazırlanıyor. Bişeyler yemek isterseniz Cafe Pavita’nın bol çeşitli kahvaltısını veya mantısını deneyebilir, Maide Cafe’nin tatlıları, Köfteci Arnavut’un köfteleriyle bir öğünü geçirebilirsiniz. Rag’n Roll’u gezip ikinci el kıyafet ve antika eşya alışverişi yapabilirsiniz.

Buranın bana anımsattığı şarkı;

Chromatics - In the City

https://www.youtube.com/watch?v=tFOxribt3kA











17 Ekim 2016 Pazartesi

Kadıköy'den Topağacı'na Yepyeni Mekanlar;



Kadıköy'den Topağacı'na Yepyeni Mekanlar;

Kadıköy sevgim her daim baki; ama bu aralar Teşvikiye, Beşiktaş dolaylarında gezinmeyi de seviyorum. Özellikle en kalabalık bölgelerinden çok ara sokaklarına dalıp, sakin yerlerde bulunmayı tercih ediyorum. Kadıköy, Topağacı ve Abbasağa’dan yepyeni mekanlar…

Moda’da 1 Yer- On Numara Kahvaltı
Moda’da 1 yer, bir süredir Moda çay bahçesinin karşısında varlığını sürdürüyordu. Moda’daki yoğunluktan etkilenmemiş görünen, sakin bir mekandı. Ta ki sihirli bir değnekle On Numara Kahvaltı ismini verdikleri o harika kahvaltıyı menüye dahil edene kadar. Şimdi özellikle haftasonları inanılmaz bir yoğunluk oluyor. Bu yoğunluk içinde kahvaltı keyifli olmaz diye düşünüp yanılmayın. Tatlı bir yoğunluktan bahsediyorum ve bu kahvaltıya değer diye düşünüyorum. Pötikareli, sevimli örtüler, donatılan masa, denize karşı oturup bir sabahı burada geçirmek bana pek güzel geldi. Lezzetler de apayrı bir tercih sebebiydi elbet. Masaya gelen her şey özenle seçilmiş, on numara kahvaltı şeklinde adlandırılması, gayet doğal. Pişi, peynir çeşitleri, doğal ev yapımı reçeller, sütlü türk kahvesi, sucuklu yumurta ve dahası… Anlattığım, yalnızca bir kısmı. Siz haftasonu koşun gelin en iyisi J

Tinca Tinca Cafe
Moda Caddesi’nde Page’in yanı, Çikolata Dükkanı’nın olduğu sokağın hemen karşısında. Son zamanlarda açılan yerlerin minicik dükkanlar oluşuna inat, fazla genişçe bir mekan. Kocaman bir dış kısmı, daha küçük; ama ferahlığından bişey kaybetmemiş bir iç kısmı var. İçeriye girdiğinizde sizi karşılayan atıştırmalıklar pek güzel görünüyor. Turtalar, cheesecakeler, muffinler ve dahası. Tinca tinca’da kahve keyfinize eşlikçiler. Zaten sunumlarında mutlaka ufak bir kurabiye ikram ediyorlar. Az yiyeyim diyenlerdenseniz bu leziz kurabiyeler bile sizi mutlu edecektir. Bu arada, kahvaltı çeşitleri, sandviçler ve tostlar da menüde mevcut. Özellikle köy ekmeğiyle yapılan tost seçeneklerini tercih edebilir, vejetaryen sandviç opsiyonlarını da değerlendirebilirsiniz. Müsaitliğiniz varsa, haftaiçi gündüz saatlerinde oturup burada çalışı, Moda Caddesi’nden gelen geçeni izleyip bir yandan kahvenizi yudumlayın. Mutluluk verici J

Sold Abbasağa


‘’This is an unusual coffeeshop that you can buy everything’’ sloganıyla yola çıkan Sold, Abbasağa Mahallesi’nde Salnameci Sokak’ta bulunuyor. Abbasağa’nın Beşiktaş’a böylesi yakın, bir yandan da o telaştan uzak hali zaten çok çok güzelken, bir de böyle bir yerin açılmış olması ve daha kapıdan içeri girerken gözlenen güleryüz ve atmosfer, burayı seveceğimizin göstergeleri gibi. Sloganından da anlayabileceğiniz üzere, burada var olan her şeyi satın alabiliyorsunuz. Tasarım mobilyalardan, kaktüslere, tablolardan, orijinal dekoratif eşyalara kadar her şeyi alıp, eve götürebilmeniz mümkün. En çok da burada kahveyi de onunla içeceğiniz şık seramik kupaları eve götürmek isteyeceksiniz ve bu imkanın olması bence harika. Sold’un en hoş tarafı, tasarımcılara ve sanatçılara verdiği destek çünkü birçok insan bu yolla eserlerini sergileme ve insanlarla paylaşabilme fırsatı buluyor. Daha direkt ve kolay bir metodla bunu yapabilmeleri büyük avantaj. Bununla birlikte burası epey keyifli bir mekan olmuş, aşağı katında bilgisayarınızla çalışmak, dışta kalan masalarda kahvenizi yudumlayıp, tatlı yemek de mümkün. Hep söylerim, çalan müziklerin önemini. Yine burada oturduğum süre boyunca elimi shazam’dan kaldıramadım. Benden söylemesi!

Son Topağacı
Geçtiğimiz günlerde giderek daha da popülerleşen Topağacı ve Teşvikiye taraflarının ‘Son’ sakini de yerli yerinde şimdi. Ihlamur Yolu Sokak’ın yepyenisi ‘Son’ bu aralar keşfettiğim mekanlar arasında en en şık ve arz mekan diyebilirim. Lacivertin hüküm sürdüğü ortamda, atmosfer gerçekten farklı ve konumu itibariyle de bambaşka bir ülkede kahve içiyormuşsunuz hissi geçiyor içinizden. Bunda dışarıda bulunan merdiven kısmına yapılan oturma alanının (Daha çok bir konser alanını anımsatıyor) da etkisi büyük. Ben o cumartesi Son’a gittiğimde, burayı insanların bu denli hızla keşfetmiş olmalarına çok şaşırdım. Çoğu masa doluydu. İçerde soğuktan kaçabileceğim, korunaklı alandaki masaya yerleştiğimdeyse burnuma dolan o enfes kokuyla sarsıldım adeta. Kahvem eşliğinde saatler geçirirken de bu harika koku hiç bitmedi. Tatlıların hepsini sırf o kokuları yüzünden deneyebilirim dedim kendi kendime. Zaten Son’da sade ve iştah açan bir menü var, kahvaltılıklar, atıştırmalıklar, makarna ve tatlılardan oluşan. Özellikle ‘imam çok sevdi’ adını verdikleri patlıcan, süzme yoğurt ve cevizden oluşan atıştırmalıkları ve pesto soslu casarecce makarnaları, bir sonraki gidişimde ilk sipariş edeceğim şey olacak, buna eminim!





16 Haziran 2016 Perşembe

Yeldeğirmeni'nin Yepyeni Caz Lokali; The Badau İstanbul

 Yeldeğirmeni'nin Yepyeni Caz Lokali; The Badau İstanbul

Sıcak yaz günlerinde serin sokaklarında uzun uzun zaman geçirebileceğiniz Yeldeğirmeni, eskisi gibi sakin değil, kalabalık; ama hala huzurundan kayıp vermiş değil. The Badau ise buralarda açılmış en özel mekanlardan...
Haziran başında açıldı The Badau, Karakolhane Caddesi'nde Duatepe Sokak'ta. Yeldeğirmeni Mahallesi'nin en yoğun sokaklarından birinde. Kapıdan girdiğiniz an, tarz bir mekanla karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz, atmosfer rahatlatıcı, dekorasyon sade ve şık detaylar üzerine kurulmuş. Gündüz saatlerinde burada bulunursanız, Jazz müziğin en güzel örnekleri kulağınıza doluşurken, güleryüzlü bir karşılanma sonrası kendinizi enfes yemeklerin büyüsüne kaptırın. Günün menüsünde bulunan lezzetleri muhakkak deneyin. Özellikle zeytinyağlılar, hem sağlıklı hem leziz.
Menünün geri kalanında da damak zevkinize uygun seçenekleri bulabilmeniz mümkün. Bununla beraber tatlı, kahve ve özellikle de çok sevdiğimiz Chado Tea'den edinilen birçok çeşit çayın bulunması da Badau'yu günün her saati keşfedebileceğinizi gösteriyor. Tüm bunların ötesinde buranın en önemli özelliği, bir butik jazz lokali oluşu. Mekanın sahiplerinden olan Eren Noyan'ın çok başarılı bir jazz müzik sanatçısı olmasının da etkisiyle kurulmuş olduğunu düşündüğüm Badau'nun bir üst katında bulunan ufak sahnede, jazz müziğin en güzel örneklerini izleyebileceğiniz performanslar oluyor. Samimi ve sıcak bir ortamda, güzel müzik dinleyebiliyor olmak ayrı bir keyif olacaktır, benden söylemesi. Etkinlikleri mekanın sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz. Kısa sürede müdavimi olacağınıza eminim!
Buranın bana anımsattığı şarkı; Stan Getz - Blues for Mary Jane 

https://www.youtube.com/watch?v=J0JZQfrnrnw




9 Mayıs 2016 Pazartesi

Ayın Favori Keşfi; Basta!

Ayın Favori Keşfi; Basta!

Daha ayın başlarındayız, bir sürü gün var önümüzde, nasıl oluyor da bu ayın favorisini seçebildi diye düşünür müsünüz bilemem; ama Basta'ya gidince beni daha iyi anlayacaksınız zannederim ki! Buradaki lezzetleri deneyen biri, bu ay bundan iyisini göremem diyebiliyor gönül rahatlığıyla!
Michelin yıldızlı restoranlarda çalışmış iki başarılı şef, Kaan Sakarya ve Derin Arıbaş, yıllardır yoğun emekler vererek biriktirdikleri tecrübeleri eşliğinde sokak yemeklerini yeniden yorumladıkları Basta Street Food Bar ile karşımızdalar. Kadıköy'de Rex sinemasından sahile doğru yürürken mutlaka gözünüze takılacaktır Basta. Hemen sağdaki sokağın köşesinde, oldukça şık, sade ve küçük bir mekan. İçeride tadacağınız yiyeceklerin lezzetleri ise inanılmaz.
Ezberlediklerinizi unuttun gitmeden önce. Burada sizi çok farklı bir dürüm deneyimi bekliyor. Kuzu, dana, sucuk dürüm gibi seçeneklerin yanı sıra, vejetaryenlerin de unutulmadığı dürüm çeşidi ve humusla günün salatasını da mevcut. Ben ilk gittiğimde humus ve yeşil zeytin ve bulgurla hazırlanan günün salatasını denedim. Humus, bugüne kadar yediklerim arasında en iyisiydi diyebilirim; ancak gelmişken dürüm seçeneklerinin de tadına mutlaka bakın. Dürümlerin en büyük farkı, içerisinde bulunan etlerin pişirilme tekniği, kendi üretimleri olan soslar ve özel olarak seçilen malzemeler. Mevsime uygun ve taze olmaları da apayrı bir güzellik. Yemek sonrası şöyle bir Fransa havası alalım derseniz vanilyalı sütlacı ya da Paris brest tatlısını tavsiye edelim. Hala duruyor musunuz? Kadıköy'e koşun!  

            
      Buranın bana anımsattığı şarkı; Kent - Kungen är död

https://www.youtube.com/watch?v=wJFi5GxD7KI


26 Nisan 2016 Salı

CUNDA-AYVALIK


Baharda tatil bir başkaymış. Bunu iki günlük Cunda- Ayvalık seyahatim esnasında anladım. Bugüne kadar hep yaz mevsiminde gittiğim o sokaklarda, denize girme vaktimizden çalmayalım derdi olmaksızın dolaştım. Ne yalan söyleyeyim, bir sürü şey kaçırmışım. Gün bambaşka doğup, başka batıyormuş meğer.
6-7 saatlik bir yolculuk sonunda, dördüncü kez ziyaret ettiğim, demin de söylediğim gibi her bir ziyarette denize daha çok girelim diye zamanı hep suda geçirdiğimiz Cunda’dayım yine. Neden bilmem burası benim için çok özel. Ayak bastığım an, ferahlıyorum sanki. Ben de güzel anılar bırakmış olacak ki üç sene önce yakın arkadaşımla birlikte geldiğimde kaldığımız Ezer Butik Otel’de kalmaya karar veriyoruz. Tabii buranın, hemen denizin kenarında olması, çarşıya yakın konumu, alt katında bulunan çok özel deniz ürünleriyle dolu Teo’s Restaurant, bu seçimi yapmamızda etkili oluyor doğrusu. Nitekim pişman etmiyor bizi yine, yeniden, özellikle Pazar sabahı denizden gelen dalga sesleri eşliğinde taze ürünlerle kahvaltı etmek çok güzel. Kahvaltıda az çeşit var; ancak hep söylediğim gibi az olsun öz olsun. Her şeyin taze ve lezzetli olması en önemlisi.
Vardıktan kısa bir süre sonra hemen uzun bir yürüyüş yapıyoruz Cunda içerisinde. Alibey Adası olarak da adı geçen Cunda, Ayvalık’a bağlı bir ada. Doğal güzelliği, tarihi yapıları, kilise ve manastırlarıyla birlikte yürüdüğünüz yollarda nereye bakacağınızı şaşırmanız olası bir durum. Bu yapıların çoğu koruma altına alınmış, zorlu süreçlerden sonra, iyi de olmuş. 

Yürüyüş yorunca neredeyse tüm kış hayalini kurduğum, Taş Kahve’de kısa bir kahve molası veriyoruz. Taş Kahve, mimari yapısı, taş duvarları, kocaman renkli pencereleri ve özellikle iç kısımdaki doğallığıyla birlikte benim saatlerce oturup etrafı seyredebileceğim, huzur bulabildiğim bi’ yer. Sanırım herkes için böyle bi’ yere dönüşmüş ki, tüm Cunda’nın toplandığı, uzaktan gelenlerin de uğramadan geçmediği bir alan haline gelmiş. Bunda kahvelerinin ve leziz kahvaltılarının etkisi de büyük elbet; ama biz sadece kahve içip kendimizi öğlen yemeğine yavaş yavaş hazırlıyoruz.
Uzun yolun etkisi mi bilmem açlık her yanımızı sarınca bana göre Cunda’nın en stil mekanı olan Ayna’ya geçiyoruz. 


Ayna, taş evlerden birine konuşlanmış, oldukça modern, şık ve tarz bir yer. Akdeniz mutfağının etkilerini görebildiğimiz Ayna’da menüden seçebileceğiniz yiyeceklerin yanı sıra, günlük yemekler de bulunuyor. Mesela bizim gittiğimiz gün, favalı enginar ve musakka gibi seçenekler vardı, musakka ve Cunda’ya özel mezelerden oluşan meze tabağını denedik. İnanılmaz lezzetliydi. Sanırım üç gün daha kalsak her öğün buraya gelebilirim diye düşündüm. Sebzelerden, mezelere, çoğu yerde bulamayacağınız ana yemeklerden, enfes tatlılara kadar geniş bir menüye sahip Ayna. O atmosferde, böylesi güzel lezzetler kaçmaz. Benden söylemesi!
Madem karnımız tok, sırtımız pek. Eh öyleyse, Ayvalık’a doğru bir motora binip gitmenin vaktidir diyoruz. Ayvalık, şirin mi şirin bir sahil kasabası gibi. Ara sokaklara girdiğinizde mahalle ruhu, kahve kültürü ve esnafın bağı şaşırtıcı ve izlenesi. Özellikle Macaron bölgesindeki Rum evlerinin içlerinde taşıdığı geçmişi düşünmek çok keyifli. Sokaklarda buraların tarihi dokusunu hissedebiliyorsunuz. Arnavut kaldırımları biraz zorlasa da o sokağa da girelim, bu sokağa da girelim diyerek adeta büyüleniyorsunuz. Geçmiş dedim ya, liseyi burada bitiren babamın, geçmişe dair izler aramasın seyretmek de bana apayrı bir mutluluk verdi diyebilirim. Doğal bişey sanırım, yıllar geçmiş de olsa insan önceki hayatına dair izler yakalayınca çocuk haline geri dönüyor. Bu da çocuk masumluğuyla mutlu olması sonucunu beraberinde getiriyor. 

Saatleri bol bol yürüyerek geçirince yine bir yorgunluk çöküyor ya, o zaman koşun Şeytan Sofrası’na. İsmi garip gelmesin, sönmüş bir volkandan kalan lav birikintileriyle oluşmuş bir tepe burası, sofra biçiminde olduğu için ve bir kafes içinde ayak izine benzeyen bir iz olduğundan (şeytanın ayak izi deniyor) adı bu şekilde. Özellikle turistlerin çokça sevdiği bu tepede gün batımını seyir, bişeyler içip zaman geçirmek ve tabii ki onlarca fotoğraf çekmek, yapabilecekleriniz arasında. Manzara ve buranın konumu bana en güzel tatil rotalarımdan biri olan Belgrad’taki Kalemegdan’ı hatırlatıyor, ayrı bir seviyorum bu yüzden.
Yine mi acıktık? Eh, Cunda’ya dönelim madem. Bir rakı balık yakışır! Cunda  Deniz Restaurant’a gidiyoruz. Hemen sahilde sıralanmış balık-meze restaurantlarından bir tanesi. Oldukça da keyifli bi’ yer. Aklım, tavernada, önceden gitmiş olduğum İtalyan Restaurant’ı Uno’da ve Ayna’nın o enfes lezzetlerinde kalmadı desem yalan; ama olsun. Cunda mutfağının harika mezeleri ve balıklar için güzel bi’ yerde olduğumuzu hissediyorum. Aklımda kabak çiçeği dolması var pek tabii; ancak henüz Cunda Deniz Restaurant’ta bulunmuyor. Biz de onun yerinde zeytinyağlı sarmaya sarıyoruz. Bir yandan midye dolmalar, bir yandan Cunda mezeleri ve en sevdiğim börülce! Sonunda da sevdiğim balıklardan tekirle birlikte manzaraya dönüp, gecenin keyfini çıkarmak en güzeli.
Burada saatlerce oturmak mümkün; ancak farklı bişeyler yapayım derseniz, Cunda’ın en fotojenik mekanı olduğunu düşündüğüm, onlarca çeşit şaraba ev sahipliği yapan, Vino Şarap Evi’ne uğrayabilirsiniz bizim gibi. 


Güzel müzikler, lezzetli çeşitlerden oluşan bir peynir tabağı ve şaraplar eşliğinde zaman akıp geçer. Bir haftasonunuzu Cunda-Ayvalık’a ayırın! Çok seveceksinizJ









7 Mart 2016 Pazartesi

Haftanın Keşifleri: Nino Bakery, Gang Up, Lotta 23


Şehir, durmak bilmiyor. Her yeni gün yepyeni yerler çıkıyor karşıma. Bana koşup gitmek keşfetmek, sevdiklerimi de paylaşmak kalıyor!

NİNO BAKERY 

Kendinizi Nişantaşı sokaklarına atın. Akaretler’den Hüsrev Gerede’ye doğru inerken sağ tarafta ufak bir dükkanla karşılaşacaksınız. Burası Nino Bakery, küçük bir fırın. Üç masası var. Daha çok, kocaman fırınında yapılan ekşi mayalı ekmeklerini satın almanız üzerine kurulu bir sistemleri var; ancak benim gibi oturup kahve, çay ve kruvasan(veya tatlı) keyfi yapabilmeniz de mümkün.


Mekanın sahibi önemli mutfaklarda çalışmış bir şef olunca, bu ekşi mayalı ekmeklerin özel tariflerle oluşturulduğu ve lezzetli olabileceğine dair bir his geçiyor insana. Buradaki ekmeklerde farklı çeşitler göze çarpıyor. Mesela kızılcıklı, kahveli gibi her yerde bulamayacağınız seçenekler mevcut. Ben alışkanlıklardan kopmayayım diyerek klasik buğdaylı küçük ekmekten satın alıyorum. Eve döndüğümde kendime ufak bir kahvaltılık tabak hazırlayıp, bu ekmeğin keyfini çıkarıyorum. Yalnızca ben değil, evdekiler de ekmeği çok lezzetli buluyor ve keşke Nino’ya yakın otursak da hafta sonları sabah erkenden sıcacık ekmekler eşliğinde kahvaltılar yapabilsek diyoruz. Şiddetle tavsiye ediyorum :)


Buranın bana anımsattığı şarkı; 

KAASI - Caroline Street 

https://www.youtube.com/watch?v=F105fMUMotg


Gang Up

Kadıköy’de Moda Caddesi’nde Murat Bey Sokak’ta bulunan Gang Up, Mimar Sinan Üniversiteli dört arkadaşın projesi. Proje diyorum çünkü Gang Up bir cafe olmanın çok ötesinde… Burada çeşitli eğitimler, ortak bir üretim alanı ve satın alabileceğiniz özel tasarım ürünler var.

Kafe olarak da zaman geçirmekten keyif alacağınıza eminim, arkadaşlıklarından mı yoksa yarattıkları ortamdan mı bilmem, samimiyeti hissetmeniz olası. Kahve, içecek, tatlı tuzlu atıştırmalıklar da keyifli zaman geçirmenizi sağlayan etkenler arasında. Gidilesi olmuş!
   
  Buranın bana anımsattığı şarkı; 

Yüzyüzeyken Konuşuruz- Ateş Edecek misin? 

https://www.youtube.com/watch?v=mQcP8Bd8S8A


Lotta 23 Tattoo & Coffee




Moda Caddesi’nde yürürken tramvayın geçtiği sokakta bir dükkanın inşaatı gözüme takılıyordu. Şık bir yer olacağı çok belliydi. Açıldığı ilk hafta ziyaret ettim. Sade ve şık bir dövme-cafe. İçerideki camla ayrılmış alanda dövmeler yapılırken, siz oturup kahvenizi yudumlayabiliyor, tatlı ve kek çeşitlerini (ıspanaklı kek!) deneyebiliyorsunuz. Etrafı izlerken setin üstündeki Andy Warhol sözleri ve duvardaki Kate Moss baskısı dikkatimi çekiyor. Hakikaten zevkli ellerden çıkma bir mekan olduğunu söyleyebilirim. Güzel müzikler de cabası!


Buranın bana anımsattığı şarkı; Synapson- Fireball

https://www.youtube.com/watch?v=cfZhQT9f55I



         



23 Şubat 2016 Salı

Kokuyu da Fotoğraflayabilsem Dedirten Mekan; Bröd


Kokuyu da Fotoğraflayabilsem Dedirten Mekan; Bröd


Boşa değil bu başlık. Kapıdan içeri adımımı atarken burnuma dolan o enfes koku, oturduğum saatler boyunca farklı farklı enfes kokulara dönüşüyor ve fotoğrafa bir de kokuyu koyabilsem de herkes duyumsasa dedirtiyor…

Bröd, Nişantaşı’nda Hacı Emin Efendi Sokak’ta bulunuyor. Gayet merkezi bir sokak burası. Amerikan Hastanesi yakınında. Bröd’ü gördüğünüz ve dışardan baktığınızda vitrinde sergilenen ekmekleri gördüğünüz an burada farklı bişeyler beni bekliyor diyorsunuz zaten. Derken demin de söylediğim gibi kapıyı açıp da merdivenlerden inerken inanılmaz bir koku ile karşılanıyorsunuz. Mekan küçük, bir büyük bir de küçük masası var. Bir de dışarıya bakan bar gibi bir kısım. En güzeli buraya oturup hem sokağı seyretmek hem de Bröd’ün lezzetlerini denemek diyorum.


Ben orada olduğum süre boyunca farkediyorum ki buraya gelmekte epey gecikmişim. Gerek Nişantaşı sakinleri, gerekse uzaktan gelenler (konuşmalardan anladığım kadarıyla) burayı çoktan keşfetmiş. Ya ekmek almaya geliyorlar ya da oturup tatlı tuzlu çeşitleri yerinde tatmak istiyorlar. İkinci gruptan olan ben, kahvem ve beyaz peynirli, domatesli tartım eşliğinde en güzel masaya yerleşiyorum, bi’ yandan da çalışıyorum. Tart gerçekten enfes geliyor.


Bröd, bir fırın ve aperatif mekanı. Kendi üretimleri katkısız ekşi mayalı ekmekleri çeşit çeşit (zeytinli, biberiyeli, çekirdekli gibi…) ve 9:30′da fırından çıkıp sizlerle buluşmaya hazır oluyorlar gün içerisinde. Bu ekmeklerle yapılan sandviçler de haliyle leziz. Bunlarla beraber, tartlar, kekler, browni gibi tatlı çeşitleri de size gerçek bir ev ortamı vaat eden Bröd’ün fırınından çıkmakta. Sabah önünden geçerseniz tostlarını mutlaka deneyin, öğlense yine özel bir menü mevcut. Benim gittiğim gün karnıbahar çorbası gibi farklı lezzetler vardı örnek olarak. Esasında Bröd’ün saati yok diyebilirim. Nişantaşı’nda gezindikten sonra kısa bir kahve/çay molası vermek için de buraya uğrayabilirsiniz. Zaten geldiğinizde eminim ki yakınlarım da bu kokuyu hissetmeli, lezzetleri tatmalı diyerek ürünlerden birkaçını paketletip evinize götüreceksiniz:) Son zamanlarda el yapımı ekşi mayalı ekmekler çok sevilir oldu ve örneklerini bulabileceğiniz birçok yer var.( Naan, Nino Bakery… ) Bröd de başarılı örneklerden. Uğrayın derim!


                        Buranın bana anımsattığı şarkı; The Chromatics - Running Up That Hill 

                                      https://www.youtube.com/watch?v=Mgv88ZLi6LY




2 Şubat 2016 Salı

Üç Semt, Üç Yeni Coffee Shop



Üç Semt, Üç Yeni Coffee Shop

HergünHergün bir yeni coffeeshop haberi alıyoruz, koşup gittiğimiz yerler arasında herhangi bir özelliğiyle öne çıkmayanlar devamlılık sağlayamıyor. Bu bahsedeceğim üç yer, bana kalırsa epey zaman bizlerle olacak gibi. 

KAMU COFFEE&DRİNK 

Açılalı birkaç ay oldu. Ben anca gidebildim. Teşvikiye'deki 400 Derece Pizza'nın biraz ilerisindeki soldan ilk sokak. Topağacı'nın şirin yeri. Minik bir mekan; ancak o minicik yeri kendilerine has, zevkli bir yere dönüştürmeyi başarmışlar. Dışarda ısıtıcılarla rahat etmenizi sağlayan iki oturma alanı var. Rahat koltuklarda sokakta olup biteni takip edip, bir yandan Petra'dan aldıkları kahveleri yudumlamak mutluluk verici bir deneyim. 


Buranın bana anımsattığı şarkı; Blue States- Season Song

https://www.youtube.com/watch?v=F9IE7NXSSms


SANTRAL COFFEE HOUSE


Yaşadığım semte, caddeye yeni yerler açılınca çok seviniyorum. Eve beş dakika sonra varabileceğimi bilmek bi yerde geçirdiğim vaktin daha huzurlu olmasını sağlıyor. Çokça hissettiğim üşenme duygumu da yok ediyor. Atatürk Caddesi'nin başında açılan Santral Coffee de bu yüzden gitmeden kendini sevdirdi. Bi akşamüstü mesai saatim bitmeden, ofisi buraya taşıdım.
Öncelikle, yıllardır önünden gelip geçtiğim, gördüğüm dükkanın böylesi geniş olması beni şaşırttı. Koyu yeşil renk hakimiyeti, duvardaki çizimler, birbirine uzak masalar rahat bir ortam vaat ediyordu. Yazılarımdan da anlaşılacağı gibi yine ve yine latte içtim:) Kahveler pek sevilen Moc'tan alınmıştı. Yanında ufak keklerle servis edilip, sufleye benzeyen bu kekler gayet lezizdi. Vitrinde de birçok tatlı çeşidi vardı; ancak nasılsa yakınız başka zamana diyerek açılan iştahıma dur diyerek ilk gelişte ısındığım bu butik kahveciden ayrıldım:)

               
                                Buranın bana anımsattığı şarkı; Coldplay&Beyonce-Hymn For The                   Weekend

          https://www.youtube.com/watch?v=YykjpeuMNEk



GRUMPY COFFEE&BAKERY


Beşiktaş'ın yepyeni kahvecisi Grumpy, ufak ve çok şirin bi' yer. Beşiktaş'taki birçok kahveciden de lezzetli kahvelere sahipler. Gittiğim gün tatlı yemeyi hiç düşünmüyordum, mekanın güleryüzlü sahibesi bana o enfes sıcacık muffinlerden ikram edene kadar! Yemeyeyim derken bi çatal bi çatal daha bir de baktım tabak bomboş. Öyle güzel bi tadı vardı ki. Bunu söylediğimde bir de muhallebimizi deneyin cümlesiyle karşılaştım ve kesinlikle tatmalıyım dedim. Bu muhallebi yurtdışından gelen özel soslarla yapılmaktaymış. O yüzden her zaman yok, soslar gelince kaçmaz! Buraya mutlaka yolunuzu düşürün! 





                        Buranın bana anımsattığı şarkı; Mansionair- Hold Me Down 

                                https://www.youtube.com/watch?v=VJ6ofd0pB_c